9 Eylül 2012 Pazar

MUDDESSİR 1-7

Melek kaybolur kaybolmaz, Allah'ın Resulü muazzam bir dehşete düştüler.

Mağradan çıktılar. Hira dağından indiler, uçan bir kuşun gölgesi gibi mesafeleri aşarak Mekke'ye girdiler. Büyük ve Temiz Hatice'nin kapısını vurdular.

Meleğin kucakladığı mukaddes insan, esrarlı haline bakıp kendisine açılan sadık zevcenin kollarına atlamadan yalnız mırıldandı:

«— Beni örtünüz! Beni örtünüz!»

Sadık zevce, izinde bütün bir esrar cereyanını sürükleyen Allah'ın Sevgilisini, olup bitenlerden habersiz, hiçbir şey sormak ve anlamak cesaretini göstermeden şefkat ve itina ile yatağına yatırdı ve üstüne kalın örtüler çekerek O'nu yalnız bıraktı.

Dakikalarca, İiâhî haşyete bağlı mukaddes râşenin ihtizazlarını kaybeden yatak; ve nihayet bu yatakta kavuşulan rahat ve sükûnet...

Kâinatın Efendisi, rahat ve sükûnete erişince yataktan kalktılar. Zevcelerini çağırdılar ve başlarından geçen hâli ânı ânına, noktası noktasına anlattılar. Henüz tam bir açıklık belirtmeyen ve ne olduğunu hissettirmeyen tecelli karşısında ilk hükümleri, rahat ve sükûnete kavuşmuş olmalarına rağmen sadece korku ve kaygı...

Henüz ebedî devlet ve memuriyet, hâl ve makamı, Al-Jah'ıh Sevgilisine açıkça bildirilmemiştir.

BÜYÜK KORKU

Hitap: «— Korkuyorum ki, Hatice, bana bir zarar gelmesin!»

Henüz hiçbir şeyden haberi olmamak şöyle dursun, haberi olmayanın halinden bile haberi olmıyan.

Haticenin mukabelesi misilsiz bir kadın sezişiyle, fevkalâdenin üstünde oldu. Ulvî kadın, her haline o kadar emniyet duyduğu mukaddes zevcini, imkân bulunmayan hayali ihtimalden tenzih etti: — Hiçbir korku ve kaygıya sebep yok. Boşuna üzülüyorsun. Allah, senin gibi bir kuluna kötülük eriştirmez.

Ve başına bir örtü atarak: — Şimdi, dedi; bu işlerden anlayan birine gidip danışacağım.

Hatice'nin bahsettiği adam, yakın akrabasından Varaka bin Nevfel... Varaka, Büyük ve Temiz Hatice'den olup bitenleri, dikkat ve ciddiyet dolu bir çehreyle dinledi... Sonra uzun uzun düşündü ve şu cevabı verdi:

— Varlığımı kudretinin elinde tutan Allah'a yemin ederim ki, eğer anlattıkların doğru ise, yâ Hatice, mübarek zevcine görünen Melek, Musa Peygambere gelen «Namus-u Ekber» dir.

Mübarek zevcin Allah'ın Peygamberidir ve İlâhî Memuriyetini almak özeredir. Kendisine haber ver; sakın ürkmesin, telâş ve korkuya düşmesin... Sabırla neticeyi beklesin ve bütün tecellilere tahammül etmeyi bilsin!.

Varaka, sâf mânasiyle Isa dini üzerindedir ve büyük çapta din irfanına sahip bir insandır.

Hatice, Varaka'nın yanından, bu muazzam tefsir ve teşhis altında ezilmiş, ayrıldı; ve bu yakıcı mânaların heybetinden kendinden geçmiş, evine geldi.

Ne söyleyeceğini, nasıl anlatacağını, ne türlü bahsedeceğini bilemiyor.

Bir gün Varaka, Allah'ın Resulü ve Kâinatın Gayesini. Kabe'yi tavaf ederken buldu. Hemen yanına yaklaştı. O'nu bir kenara çekti ve fısıldadı:'

— Amca kızımın zevci, mübarek insan! Hira dağındaki mağarada başından geçenleri bana olduğu gibi anlatır mısın?

Allah'ın Resulü, İlâhî tevhid nimetine mâlik ve kitap ehli bu samimî adamın hatırını kıramadı; ona başından geçenleri bütün teferruatiyle anlattı.

Varaka heyecanla haykırdı: — Allah'a yemin ederim ki. sen onun Büyük Resulüsün! Ve sana görünen melek, Musa'ya gelen Cebrail'dir. ݺte «Cibril-i Emin» sana da nazil oiuyor.

Şimdi kimbilir başına neler gelecek! Sana yalancı ve sahtekâr diyecekler, seni yurdundan kovmaya çalışacaklar... Peygamberlik yükü ağırdır. Kavmin seni tekzip edecek... Seninle çarpışacak ve seni öldürmeğe savaşacak... Söz yeriyorum ki. eğer Allah beni o günlere yetiştirirse senin için elimden geleni esirgemiyeceğîm.

Ve tevhid ehli Varaka, insanoğlunun en büyüğüne sarıldı. Onun -kudsiyet dolu alnından öptü ve yanından uzaklaştı. Varaka, başı önünde, ağır ağır gidiyor; ve O arkasından, derin bir tefekkür içinde, bakıyor.

Varaka ile aralarında geçmiş konuşmadan:
— Demek beni kavmim Mekke'den çıkaracak, öyle mi?
— Evet, peygamberlik makamı kime verilmişse öz kavmi içinde ona düşmanlar türemiştir. Peygamberlik hali budur.

Berzah
ÜÇ YIL

Korkunun daha büyüğü geldi. Birdenbire vahiylerin arası kesildi.

Ne bir delâlet, ne bir işaret...

Belki de ilâhî hikmet Gaye-Dnsan ve Ufuk-Peygam-berin üzerinden ilk vahiy yükünün kalkmasını gerektiriyordu. Belki de hemen ikinci bir yüke dayanamazlardı. Sır...
(BELKİDE OKUYORDU
Rabbinin adıyla okuyordu, tabiatı, insanları, toplumu, insanlar arası ilişkileri, zulmü, iyiliği, cesareti, korkuyu, öfkeyi, acıyı, iniltileri, kahkahaları, gürültüleri, sessizliği okuyordu
Adaletsizliği ciğerlerinde soluyordu, yoksulların iniltileri kulaklarına vuruyordu, kölelerin yüzlerindeki mutsuzluğu okuyordu, empati yapıyordu, olaylara içeriden biri gibi bakıyordu, dışarıdan biri gibi tepeden bakıyordu, geçmişten bakıyordu, gelecekten bakıyordu
Bir sosyolog gibi toplumu okuyor, bir psikolog gibi kişileri okuyordu
Şehri okuyordu, Mekkeyi okuyordu, Panayırı okuyordu, ticareti okuyordu, haccı okuyordu, kabeyi okuyordu, putları okuyordu
Her şeye başka türlü bakıyordu
RABBİNİN ADIYLA OKUYORDU,
HER ŞEYİ RABBİNİN ADIYLA OKUYORDU)

Böyle... İlâhî hitap birdenbire kesilivermişti.

Sahilsiz deniz ortasında ayağını bastığı ne bir tekne, ne bir sal, sadece meçhul bir istikâmete doğru bir nur ağı içinde yol alan varlık, bu ağın ipi koyuveriliyormuş gibi olunca ne hisseder?

Üç yıl vahiy gelmedi ve üç yıl berzah hayatı yaşadı

ISTIRAP


Teessürlerinin hayale sığmaz çapta derin olduğunu şuradan anlıyoruz ki, başvurdukları uzlet köşelerinde, dağ başlarında mağaralarda İlâhî hitabın tecellisine zemin arayıp da bulamadıkları zaman, dehşetten kendilerini kaybedecek hale geliyorlardı. Öyle ki, kendilerini dimdik bir, yardan korkunç bir uçuruma fırlatıp atmak istiyorlar; tecellilerin en parlağından sonra ondan mahrum karanlık hayatı, çekilmez ve taşınmaz bir yük görüyorlardı. Parça parça olmak, idrâk duygusundan sıyrılmak, yokluk yorganının altına çekilip saklanmak...

Muhal... Allah'ın, Varlık Nuru olarak yarattığına, yokluk yol verebilir mi?

Hiçbir zaman kırılmıyacak ve Allah'ın eliyle muhafaza edilecek olan bu tehlike parmaklığının önünde, kaç kere oradan sarkmağa teşebbüs ettilerse, vahiy değil, fakat İlâhî ihtara nail oldular.

Teşebbüsün vâki olacak gibi göründüğü nâzik anlarda daima Melek yetişti ve şöyle nida etti:

— Dur! Bil ki, sen Allah'ın Resulüsün!

Böylece her defasında, varlığın bütün sırrı olan mukaddes varlıkları etrafındaki İlâhî müeyyide belli oluyor; ve Peygamberler Peygamberi, ayaklar altında çalkalanan zulmet denizinin korkunç ağzını, yalnız bir hikmet olarak müşahedeye memur bulunuyordu.

HATİCE'DE DEHŞET,

Büyük ve Temiz Hatice de, kendi âleminde ve ayrı bir dehşet içinde...

Kitap ehlinden birtakım din adamlarına başvuruyor ve evvelâ Cebrail'in kim olduğunu öğrenmeye bakıyor:
— Cebrail, Allah ile Peygamberleri arasında, vahye vasıta olan büyük Melek... Musa ve İsa Peygamberlere Tevrat ve İncil'i o indirdi.

Birtakım hallere ait sualleri de soruyor ve şu cevabı alıyor:
— Tecelli, ya Hak'tan olur, ya Şeytandan... Bazan Şeytan insanlara musallat olup garip işler gösterir. Haktan gelen nimet ve devlet; Şeytandan gelen, kötülük ve hastalık...

Mevcut olmıyan ikinci ihtimalin, gene muhal soyundan, öldürücü, hattâ ondan da beter bir istifhamı vardı:
— Yârabbi! Yoksa bütün bunlar hastalık mı?.. Bütün bu haller, yoksa çatlayan bir ruhun saçtığı alevler ve kıvılcımlar içindeki vücutsuz akislerden mi ibaret?.. Yârabbi; dünyanın bu en muvazeneli, ölçülü, faziletli ve dirayetli insanının başına bir şey gelebilir mi?..

Gelemez! Fakat bu, berzah çilesidir; gelemiyeceği nasıl bilinsin?..

Günü gelince Allah «Nun vel'Kalem» Süresiyle Resulünün halini bildirecektir:
«— Kalem, ona yardıma vasıtalar ve bunlarla yazılan ilimler ve fenler üzerine yemin ederim ki, sen Rabbinin inayeti sayesinde bir mecnun değilsin! İnan ki, senin duraksız ve kesintisiz bir iyi şöhretin vardır. Sen, gerçekten azim bir meslek yolundasın! Cinnetin kimde olduğunu, yakın zamanda hem sen anlıyacaksın, hem onlar...»

Büyük ve Temiz Hatice, ruhunun tâ derinliğinde, mukaddes zevcine ait kâmil emniyet duygusu, bütün bu sırları sahibine havale ederek bekliyor; ve kollarrnı bir şefkat dolağı halinde O'na, mukaddes zevcine binbir ihtimam şekliyle sarmış, İlâhî iradeyi kolluyor.

ÖRTÜLERE BÜRÜLÜ NEBİ

Bir gün... Hira Dağı...

Dağda bir müddet kaldıktan sonra evlerine dönmek üzere hareket ediyorlar.

Ne bir fısıltı, ne bir kıpırdanış...

Her şey tam bir gaflet uykusunda...

İnsanoğlunun Ufuk Noktası, kendi ayak sesinden başka hiç bir şey işitmiyor.

Birden, yokuş aşağı inerken, bir ses işitiler. Dönüp baktılar. Kimsecikler yok... ört, arka. sağ, sol,

her taraf bomboş...

Son ihtimal gökler..

Başlarını kaldırıp baktılar. Müthiş... Vahiy ânında gördükleri Melek, göklerden, göklerin anlatılmaz bir derinliğinde, bir kürsü üstüne oturmuş, kendisine nazar etmekte...

Göz ucuyla gördükleri bu levhaya bakamadılar. Başlarını indirdiler ve yürümek istediler.

Fakat daha müthiş... Bu defa, baktıkları her noktada aynı Melek...

Ürktüler, koşarcasına yürümeğe başladılar. Hızla evlerine can attılar.

Büyük ve Temiz Hatice, etekleri mucize sürükleyen harikalar harikası insanı, telâşla karşıladı.

Renginin ne hale geldiğini Allah'ın ilmine havale ettiğimiz dudaklar kıpırdadı ve şu kelimeler döküldü:

«— Beni örtülere bürüyün, bürüyün; üstüme soğuk su dökün!..»

Emirleri yerine getirildi.

Allah'ın Sevgilisi, sadece ruh iklimlerinden gelen cumudiyeleri yakıcı ve güneşi söndürücü ayazın tesiri ile üşümekte, titremekte... Dişleri birbirine çarpıyor. İlâhî haşyet, iliklerine kadar mukaddes vücutlarına işlemiş...

TEBLİĞ

İşte o zaman vahiy yolu, bir daha kesilmemek üzere bütün azametiyle açıldı. Melek geldi ve tebliğ etti:

1.     Ya eyyuhelmuddessiru.       ey yatan
2.     Kum feenzir.                       kalk ve korkut-uyar
3.     Ve rabbeke fekebbir.          Rabbini büyükle / tasavvurunu yönet
4.     Ve siyabeke fetahhir.          Elbiseni temizle / imajını yönet
5.     Verrucze fehcur.                 Pisliklerden hicret et-ayrıl / ilişkilerini yönet
6.     Ve la temnun testeksiru.      çoğumsayarak el çekme / duygularını yönet
7.     Ve lirabbike fasbir.              ve Rabbin için sabret / nefsini yönet

— Ey örtülere bürülü Nebi! Kalk, etrafını uyandır; etrafına kurtuluş yolunu göster! Rabbini büyük bil, putlara ibadeti yasak et, işini çoğalt ve kimseye minnet etme! Allah rızası için çetinliklere sabırla karşı koy!.. Kıyamet günü Sûr üflendiği zaman, münkirler için kolay değil, çok zor bir gün olacaktır.»

Üç yıl evvel gelen nebilikten sonra, işte 43 yaşında. O, Allah'ın Sevgilisi ve Kâinatın Efendisi, resul olmuştur. İnsan ve cin, görünen ve görünmeyen bütün akıl sahibi mahlûklara memur  buyurulmuşlardır.

Âlem bütün zaman ve mekânının kurtarıcısına kavuşmuştur.,

xxxxxxxxxxxxxxxxxxxx





Cabir dedi ki: "Ben ancak Allah'ın Rasûlü (sa)'nün bana söylediğini haber veriyo­rum. Bana şöyle buyurdu:

Hırâ'da bir süre (bir ay) kaldım. Oradaki ikametimi bitirince oradan ayrıl­dım. Vadiye inince bana seslenildi. Önüme, sağıma, soluma, arkama baktım, hiçbir şey göremedim. Bana tekrar seslenildi; yine önüme, ardıma, sağıma, so­luma baktım kimseyi göremedim. Başımı kaldırıp yukarı baktığımda bir de ne göreyim o (bana seslenen) gökle yer arasında bir taht üzerinde, yere çökekaldım (Ebu Davud der ki: yani yere yıkıldım). Beni bir titreme tuttu, (eve) geldim ve:

"Beni örtün, beni örtün ve üzerime soğuk su serpin." diyebildim 

bana: "Yâ eyyuhe'l-müddessir... ="Ey bürünen kalk inzâr et, Rabbını ulula, urbanı temiz­le." nazil oldu "
1 Ey giysisine bürünüp kenara çekilen!
2 Kalk da uyar!
3 Rabbinin yüceliğini duyur!
4 Temizle giysilerini!
5 Uzaklaştır kendinden pisliği!
6 Çok bularak başa kakma yaptığın iyiliği!
7 Ve yalnız Rabbin için dayanıklı kıl benliği!



1.     Ya eyyuhelmuddessiru.       ey yatan
2.     Kum feenzir.                       kalk ve korkut-uyar
3.     Ve rabbeke fekebbir.          Rabbini büyükle / tasavvurunu yönet
4.     Ve siyabeke fetahhir.          Elbiseni temizle / imajını yönet
5.     Verrucze fehcur.                 Pisliklerden hicret et-ayrıl / ilişkilerini yönet
6.     Ve la temnun testeksiru.      çoğumsayarak el çekme / duygularını yönet
7.     Ve lirabbike fasbir.              ve Rabbin için sabret / nefsini yönet

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder