İlklerin ikincisi ve erkekler arasında ilki, «Sıddîk-i Ekber» sıfatlı Ebu Bekr...
Ebu Kuhafe oğlu Ebu Bekr, öteden beri Allah Resulünün en aziz dostudur. Daima gelir, O'nunla konuşur, sohbet eder ve içi nur dolu, istikbalin nur Müjdecisinden ayrılırdı.
O da puta tapmayanlardan ve Kureyş'in yolunu dalâlet görenlerden...
Asiller çevresi Kureyş'in zengin ve soylularından olduğu ve ayrıca ilim sahibi bulunduğu için, herkesten büyük bir saygı görmekte...
Bir gün, Ebu Bekr, Hatice'nin yeğeni Hüssam oğlu Hâkim'in evinde.. İlâhî memuriyetin henüz tahakkuk ve Hazret-i Hatice'nin imân ettiği günlerdeyiz.
Konuşma sırasında, Hâkim'in azadlılarından bir kadın, gelerek yüksek sesle haber verdi:
— Yâ Hâkim, duydun mu, yeğenin Hatice, zevcinin. Musa Peygamber gibi Allah tarafından gönderildiğini iddia ediyormuş.
Hayret büyük...
Ebu Bekr hiçbir şey söylemeden kalktı ve aziz arkadaşının evine doğru yürüdü. Eve girdi. Kâinatın Efendisini buldu, aldığı haberi anlattı ve sordu:
«— Nasıl, doğru mu?»
Ve şu tek kelimelik cevabı aldı:
«— Evet!..»
Ebu Bekr derhal imân etti:
«— Allah tarafından gönderildiğine imân ediyorum!»
Bu tek ân içine giren fezalar dolusu seziştir ki, Ebu Bekr'e «Sıddîk-i Ekber» lâkabını kazandıracak
Hazret-i Ebu Bekr, İslâmiyle hayat ve ebediyyet kazandıktan sonra, kendi nefsini kurtarmış olmakla iktifa etmedi. Onun mayasında bir İnsan için başkalarımkur-tarmak, kendi zatî kurtuluşuna denk bir vazifeydi. Hemen sağa sola koşup müjdeyi haber vermeye ve herkesi O'nun müjde eteğine bağlamak için çalışmaya koyuldu.
İtimat ve sevgisini kazanmış kaç kişi varsa, teker teker baş vurdu ve dedi:
«— İslâm'a geliniz, insanoğlunun gerçek dinine geliniz! Sonsuz hayata ve ebedî oluşa geliniz!»
Ebu Bekr gibi bir şahsiyetin tesiri büyük oldu. Muazzez sahabîler zincirinin en kıymetli halkalarından birçoğu Ebu Bekr eliyle ebedilik dizisini buldular.
Sonsuzluk defterinde (1) numaralı insan ve kadın mü'min Hazret-i Hatice, (2) numaralı mü'min ve (1) numaralı erkek mü'min de Hazret-i Ebu Bekr.
Ayetler inmeye devam ediyordu (Asr suresinde vaat edilen İnsanın HÜSRANDA olmasına vurgu yapılıyordu ve uyarı/korkutma insanlara okunuyordu, IKRA-KUM-ENZİR emirleri gereğince
1. Vezzariyati zerva 2. Fel hamilati vıkra 3. Fel cariyati yusra 4. Fel mukassimati emra 5. İnnema tuadune le sadık 6. Ve inned dine le vakı'
Not: Nette Melekler yazınca bulduğum ve Melekleri açıklayan aşağıdaki satırlardan sonra
"Bundan başka rüzgârları estiren, yağmurları yağdıran, kâinatta hâkim yaratılış kanunlarının takibinden sorumlu melekler vardır. Üstelik gerek yeryüzü ve gerekse yedi kat semavatın tamamı meleklerle doldurulmuş ve her an Allah’ın sanatlarını tefekkür ve O’nu zikir ve O’na ibadetle meşguldürler."
Müşriklerin meleklerden şefaat dileği ile şirk koştuğu, Melekleri kutsadığı bir ortamı düşünürsek ilk 4 ayetin tamamının melekleri tarif ettiği de söylenebilir, Meleklere and olsunki ........
Şu'be İbn Haccâc'ın Semmâk kanalıyla... Hz. Ali İbn Ebu Tâlib'den rivayetine göre o, Kûfe'de minbere çıkmış ve: Bana Allah'ın kitabından hangi âyeti, Râsûlullah'ın hangi sünnetini sorarsanız size onu haber veririm, demişti. İbn Kevâ kalkıp: Ey mü'minlerin emîri, Allah Teâlâ'-nın «Esip savuranlara.» kavlinin manâsı nedir? diye sordu. Hz. Ali: Rüzgârdır, dedi. Onun «Yükünü yüklenenlere.» kavlinin anlamı nedir? sorusuna: Buluttur, cevabını verdi. «Kolayca süzülenlere.» âyetinin anlamı nedir? sorusuna: Gemilerdir, cevabını verdi. Yine onun «İşi ayıranlara.» kavlinin anlamı nedir? sorusuna da: Meleklerdir, cevabını verdi.
Bu hususta bir de merfû' hadîs rivayet edilir ki Hafız Ebu Bekr el-Bezzâr'ın îbrâhîm İbn Hânî kanalıyla... Saîd İbn Müseyyeb'den rivayetine göre o, şöyle anlatıyor: Sabîğ et-Temîmî, Ömer İbn Hattâb'a geldi ve: Ey Mü'minlerin emîri, bana esip savuranları haber ver, dedi. Hz. Ömer: Onlar rüzgârlardır. Şayet bunu Allah Rasûlü (s.a.)nün söylediğini işitmiş olmasaydım söylemezdim, dedi. Sabîğ: «İşi ayıranların bana haber ver, dedi. Hz. Ömer: Bunlar meleklerdir. Şayet bunu Allah .Rasûlü (s.a.)nün söylediğini işitmiş olmasaydım söylemezdim, dedi. Sabîğ: Bana: «Kolayca süzülenleri haber ver, dedi. Hz. Ömer: Onlar gemilerdir. Şayet bunu Allah Rasûlü (s.a.)nün söylediğini işitmiş olmasaydım söylemezdim, dedi
ve ona yüz sopa vurulmasını sonra da bir eve hapsedilmesini emretti.
İyileşince tekrar ona yüz sopa vurdu
ve bir semere yükleyip Ebu Mûsâ el-Eş'arî'ye: İnsanları onunla birlikte oturmaktan men'et diye yazdı.
O bir süre bu durumda kaldı da sonunda Ebu Musa'ya gelerek daha önce içinde duymakta olduğu duyguları nefsinde bulmadığına dâir ağır ağır yeminler etti.
Bunun üzerine Ebu Mûsâ da durumu Hz. Ömer'e yazdı ve Hz. Ömer'in: Öyle sanıyorum ki doğru söylemiştir, cevabı üzerine insanlarla oturmakta serbest bıraktı.
Ebu Bekr el-Bezzâr der ki: Hadisin râvîleri arasında bulunan Ebu Bekr İbn Ebu Sebre, yumuşak, Saîd İbn Selâm ise hadîs ashabından değildir. Ben de derim ki: Bu hadîsin Rasûlullah'a ulaştırılması zayıftır. Doğruya yakın görüneni ise onun Hz. Ömer üzerinde mevkuf olmasıdır. Sabîğ İbn Asel ile Hz. Ömer arasındaki geçen hâdise meşhurdur. Hz. Ömer'in onu dövmesi onda gördüğü inâd ve muhatabını zor durumda bırakma arzusu olmalıdır. En doğrusunu Allah bilir. Hafız İbn Asâkir bu olayı Sa-bîğ'in hal tercemesinde uzunca anlatır.
İbn Abbâs, İbn Ömer, Mücâhid, Saîd İbn Cübeyr, Hasan el-Basrî, Katâde, Süddî ve birçokları da âyetleri bu şekilde tefsîr etmişlerdir. îbn Cerîr ve İbn Ebu Hatim bunun dışında bir açıklama nakletmemişlerdir. «Esip savuranlar» dan maksadın daha önce geçtiği üzere rüzgâr, «Yükünü yüklenenler» den maksadın daha önce geçtiği üzere bulut olduğu söylenmiştir. Çünkü o su yüklenmektedir. «Kolayca süzülenler»e gelince; daha önce de geçtiği üzere Cumhûr'dan nakledilen meşhur görüş bunların, su üzerinde kolayca süzülen ve akıp giden gemiler olduğudur. Bazıları ise bunların, yörüngelerinde kolayca süzülen yıldızlar olduğunu söylemişlerdir. RUZGAR-BULUT-YILDIZ Böylece en aşağıdan en yüceye daha sonra da yüce olanına yükselme gerçekleşebilsin. Rüzgârların üzerinde bulut, ondan da yukarda yıldızlar ve onların da üzerinde işi ayıran melekler vardır. Onlar Allah'ın şer'î ve kevnî emirlerini indirirler. Bütün bunlar Allah'ın, âhiretin vukuuna dâir yeminleridir. Bu sebepledir ki şöyle buyurur: «Şüphesiz size vaadolunan elbette doğru (bir haber) dur. Şüphesiz ceza (ve hesaba çekme) elbet vukû'bulacaktır.»
İbn Abbâs «Hareli yollara sahip göğe andolsun ki.» âyet-i kerîme'sini: Kararlı, göz kamaştırıcı güzellikte göğe andolsun ki, şeklinde açıklar. Mücâhid, İkrime, Saîd İbn Cübeyr, Ebu Mâlik, Ebu Salih, Süddî, Katâde, Atıyye el-Avfî, Rebî' îbn Enes ve başkaları da böyle söylemişlerdir.
Dahhâk, Minhâl îbn Amr ve başkaları ise burayı şöyle açıklarlar: Rüzgâr su, kum ve ekinlere vurduğu zaman nasıl kıvrılır ve iç içe yollar oluşursa işte âyet-i kerîme'deki kelimesi gök için bu anlamda kullanılmıştır.
Katâde'nin Salim İbn Ebu Ca'd kanalıyla... Abdullah îbn Amr'-dan rivayetine göre «Hareli yollara sahip göğe andolsun ki.» âyetinde yedinci gök kasdedilmektedir. Abdullah İbn Amr bu sözü ile sanki içinde sabit yıldızların bulunduğu göğü kasdetmektedir. En doğrusunu Allah bilir. Astronomi âlimlerinden çoğuna göre ise bu, yedinci göğün de üzerinde bulunan sekizinci felekdedir. En doğrusunu Allah bilir. Bütün bu sözler aslında bir tek şeye dönmektedir ki o da bu semânın son derece güzel oluşudur. Nitekim İbn Abbâs da böyle söylemiştir. Bu gök; güzelliğinden yüksektir, şeffaftır, sağlamdır, yapısı muhkemdir, geniştir, göz kamaştırıcı güzelliktedir. Sabit ve seyyare yıldızlarla, parlak yıldızlar, güneş ve ay ile süslenmiştir.
xxxxxxxxxxxxxxxx